Earn free bitcoin
MERAKLI KURTCUK - SOSYALPROBLEMLER

30 Haziran 2015 Salı

SADAKA TAŞI

       




       Osmanlı zamanın da yardımlaşma türlerinden biride SADAKA TAŞI yöntemiymiş. Maddi durumu iyi olanların ihtiyaç sahiplerine yardım etmek için kullandıkları yöntemlerden. Hani '' Sağ elin verdiğini sol elin görmiyecek '' dedikleri '' Veren el alan eli görmeyecek'' dedikleri gibi sözler varya hah işte öyle bir yöntem sadaka taşı....

          Osmanlı zamanında camilerin önünde , meydanlarda ,sosyal kurumların önünde veya yanlarında 1-1,5 mt. civarında üstü oyuk granitten yapılma taşlar bulunurmuş.Adet olduğu üzere genelde akşam namazdan çıkan cemaatten veya maddi durumu iyi olanlar sadaka taşındaki oyuğa  bir miktar para bırakırmış.. Ortalık tenhalaşınca ihtiyacı olan gelir kendine yetecek kadar alır gerisini bir başka ihtiyaçlı da yararlansın diye oyukta bırakırmış. O zamanlar zenginler şimdiki gibi kibirli ve gururlu değilmiş. Yardım yaptığı kişiyi bilmez şimdiki gibi yardımlar reklam yapar gibi halka gösterilmeden yapılırmış. Böylece ihtiyaç sahibinin gururu incitilmez mahcup durumuna sokulmazmış. İhtiyaç sahipleri de bencil değillermiş. Hatta sadaka taşları boş kalmasın diye vakıflar açılmış.Fransız gezgin notlarında para ile dolu sadaka taşına 1 hafta kimse gelmediğini yazmıştır.

Şimdi gelelim günümüze......

          Günümüzde sizce bu uygulama yapılsa sizce sadakayı yerinde bulur muyuz ? Yada sadaka taşını yerinde bulabilir miyiz :((

          Maalesef bu tür kültür kökeni sahip olan bir ülke nasıl bu kadar dejenere oldu?  Bir yardım etmeyi beceremez hala geldik. Yardım yapmayı reklam amacı haline getiren yardım ettiği kişinin mahcup hale düşürdüğünü anlayamayan zavallı insanlara sahip bir toplum olduk. Yardım paralarını bile zimmetine geçiren insanlara sahip oldu bu toplum. Tabi ki toplumun genelinden bahsetmiyorum.

         Artık biraz daha duyarlı olalım insanlara  yardım elimizi uzatırken mümkün olduğu kadar nazik olalım. Verdiğimiz her sadakayı yardımı gizlice yapalım . Usulüyle yapılan yardımlarda İhtiyaç sahipleri sevinirken sizinde kalbiniz ve vicdanınız onlarla birlikte mutlu olur.


26 Haziran 2015 Cuma

BEBEK GEREÇLERİ ŞİMDİ DAHA PAHALI








           Çocuk sahibi olmak herkesin hayallerini süsler çocuk dünyaya gelince hem anne hem baba kendini dünyanın en mutlu insanı olarak görür. Bir gülüşü için adeta dünyaları feda edersiniz.İşten geldiğinizde ne kadar yorgun olursanız olun bir gülüşüyle tüm yorgunluğunuz gidiverir.Haliyle bebeklerimizin ihtiyaçlarını gidermek onların en iyi şekilde yetiştirmek isteriz.

           Bebekler büyüdükçe onlara ayrılan aile bütçeside haliyle artar.Zamanla yürüteçlere,çocuk arabalarına ,pusetler vb. eşyalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu araç gereçlere bundan sonra daha pahalıya sahip olucaz. Bu tür bebek gereçlerinin %95 'i ithal olarak mağazalardaki yerini almaktadır. 23.Mayıs.2015 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu'nun ''İthalat Rejimi Kararına Ek Kararı'' uyarınca başta bebek arabaları,oto koltuğu,mama sandalyeleri,yürüteçler vb. ürünler için ilave gümrük vergisi uygulanmaya başlanmıştır. Hal böyle olunca bebek gereçlerine %40 ila %80 arasında tüketiciye zam olarak yansıyacaktır. Ör: 1000 lira olan ürünü 1400 TL ile 1800 TL arasında alabileceğiz.

         Bebek ürünleri perakende sektörü ülkemizde geçen yıl 4 milyar Tl'yi yakaladı.Ülkemizde saatte 140 bebek dünyaya geliyor.Doğan bebeklere 2 yaşına kadar her ay ortalama olarak 60$ yıllık 720$ civarında harcama yapılıyor.

          Bu karar büyük ölçüde yerli üretimi desteklemek için alınmış olsa dahi yerli üretimde imalat masraflarının vergi ve stopajlarının devletimiz tarafından önceden düzenleme yapması gerektiğini düşünüyorum. Bu vergileri koyarken ithalatı azaltmak için yerli üreticiye rekabet etme fırsatı sunacağı düşünülmüş olsada maalesef ne yerli imalatçı nede tüketici memnun olacağını sanmıyorum.

         Tüketici açısından durum biraz daha zor. Tüketicilerin sabit kalırken kullandıkları ürünlerin pahalanması aileleri zorlayacağa benzer.

24 Haziran 2015 Çarşamba

RAMAZAN GELENEKLERİ - 3 ( MEDDAH GÖSTERİLERİ )







         






           Osmanlıda Ramazan aylarının bir diğer geleneği de meddah gösterileriydi. Meddah kelimesi MEDHEDEN (öven .övücü) anlamına gelmektedir.Meddah tek kişilik tiyatrodur.Meddah gösterileri osmanlıda Ramazan aylarının değişilmez eğlenceleriydi.Halk Teravih'den sonra meddahların olduğu kahvehanelere gider meddahların anlattıkları hikayelerle eğlenirdi.

         Kahvehaneler hangi meddahın çıkacağını önceden ilan ederler;vaktin en iyi meddahlarını kapmak için meddahları ayartmaya çalışırlarmış. Teravih'den  çıkan halk kahvehaneleri doldurur o zamanlar daha çay kültürü olmadığı için kahveler söylenir yanında da nargile içilirmiş. Kahvehaneye gelen eğer oranın sürekli müşterisi ise iyi yerler ayrılır kış ise sobaya yakın yere oturtulurmuş. Meddahın sahnesi herkesi görebilecek şekilde biraz yerden yüksek şekilde olurmuş.

            Meddah sahneye gelir elindeki sopayı sahneye vurur sahnede olduğunu belli ederdi. Sahneye çıkan meddah sopayı sahneye vurdumu tüm kahvehanedekiler susar pür dikkat meddahı seyretmeye başlarlardı.Önce topluluğu süzer topluluktan birkaç kişiye takılıp ortama göre hikayelerini anlatırdı. Meddahlar hazır cevap,nüktedan,geniş bir sosyo-kültüre sahip insanlardı.Meddahlar usta çırak ilişkisiyle yetişirdi.

Yakın zamandaki temsilcileri Bal Mahmud ismiyle tanınan Mahmud B
aler ve tiyatrocu Erol Günaydın'dır

22 Haziran 2015 Pazartesi

RAMAZAN GELENEKLERİ - 2 ( DİŞ KİRASI )












          Osmanlıda bulunan bir diğer Ramazan geleneği diş kirasıdır. Bu gelenek maalesef günümüze kadar ulaşamamıştır.

           
      Diş kirası osmanlı zamanında varlıklı olan kimseler konak ve köşklerinde davetler verilirmiş. Durumu iyi olmayanlar içinde köşk ve konaklarda sofralar kurulurmuş.Yoldan geçenler,çat kapı, gelen geri çevrilmez bu sofralarda iftarlarını açarlarmış. Tüm sofralar zengin fakir ayrımı olmadan herkese aynı yemeklerle donatılır , her gelen kurulu bir sofranın etrafındaki minderlere oturarak iftar vaktini beklerlermiş.

            Yemeklerini yiyen misafirlere teravih için evden ayrılmak üzereyken ev sahibi  küçük kadife keselerde küçük hediyeler verirmiş.Bu hediyeler ev sahibinin durumuna göre değişir kimi tesbihler ,bakır tepsiler, ağızlıklar verirken kimi cömert ve zengin ev sahipleri gümüş,altın paralarda koyabiliyormuş. Bazı ev sahipleri de diş kiralarını davetlilerin oturdukları minderlerin,dayandıkları yastıkların altına koyar durumu iyi olmayan davetlerinin toplum içinde rencide olmalarını istemezlermiş. Keseleri alan davateliler ''Kesenize Bereket ,Ziyade Olsun'' gibi dualar ederlermiş.

          Adeta evi bir ziyafet evine dönen ev sahibinin diş kirası verme amacı evlerine gelip yemek yiyerek sevap kazanmalarına yardımcı oldukları için bir nevi teşekkür etme şeklidir.Diş kirası kişinin zenginliği ve cömertliği ile doğrudan alakalıdır.

         Cömertliği ile bilinen Fatih dönemi sadrazamlarından Mahmut paşanın davetleri çok ünlüymüş. Kazanlarda nohutlu pilav pişirilir içine nohut şeklinde altınlar atılırdı.Pilavı yiyenler ağızlarına gelen altın nohutları alır bu onların diş kiraları sayılırdı.

         
Günümüzde maalesef bugün bu tür adetler kalmadı hatta insanlar birbirlerini iftara çağırırken bile düşünüyor.Böyle gelenekler toplumun birbirine olan yakınlaşmasını ve yardım severliğin artmasına yardımcı oluyor.

20 Haziran 2015 Cumartesi

RAMAZAN GELENEKLERİ -1 ( MAHYA )

     







         Osmanlı zamanında Ramazan ayı bir nevi  sosyalleşme ayı gibiydi. Gündüz sokaklarda pek kimse olmasa da iftardan ve teravih'den sonra sahura kadar insanlar sokaklardaydı.

O devirlerde Ramazan'ın gelişi Kadı'nın karşısında başlardı.

İki kişi Kadı'nın karşısına çıkar:

Biri diğer kişinin ona borcunun olduğunu  Ramazan gelince vereceğine dair söz verdiğini söyler.

Kadı borçluya dönerek:

-  Borcun var mı? Ramazan gelince vereceğini söyledin mi?

Borçlu  kişi :

- Evet söyledim lakin Ramazan daha gelmedi ki...

Alacaklı kişi :

- Ramazan geldi dün gece hilali gördüm.

Kadı :

- Ramazan'ın geldiğine dair iki şahidin var mı?

Alacaklı kişi :

-Evet var.

İki şahit gelirler gece hilali gördüklerini beyan ederler. Kadı Ramazan'ın geldiğini ilan eder.

Bu tiyatral tarz oyunlarla Ramazan'ın gelişi ilan edilirdi.




    O devirlerde herkes o yıl yapılacak mahyaları çok merak ederlerdi.Çünkü her camide farklı mahyalar resmedilirdi. Mahyalar teravihler çıktıktan sonra yakılırdı.Mahyalar kandilden yapılırdı.

     İlk kandil Kocamustafapaşa'da  Sümbül Efendi Camisin'de yakıldığı çeşitli kaynaklarda belirtilmiştir. Mahya ilk defa 1600'lü yıllarda 1.Ahmet döneminde kullanıldığı söylenir.Hiç bir islam ülkesinde yoktur.Bizde ise İstanbul'a ait bir gelenektir.

     Mahya iki minare arasına gerilen iplerin üstünde koyulan kandillerin yakılmasıyla oluşur. Osmanlı zamanında her yerde iki minareli cami yoktur. Cami eğer iki minareli ise padişahın veya aile mensuplarından birinin yaptırdığı cami olduğunu gösterirdi.

     Mahya yapmak hiçte kolay değildir.Mahya ustaları nadir yetişir ve oldukça meşakatlidir.Kimi yerde mahyalar yazı olarak kimi yerde resim işlenirdi.İşlenen resimler : Kız kulesi,galata kulesi,İstanbul'un çeşitli yerleri yapılırdı.Teravih'den sonra mahyalar yakılırdı.Bir camide yanan mahyaları görenler diğer camiye giderlerdi.Ramazan'da cami gezmek geleneği bu yıllara dayanır.İlginç olan bir yanı ise her gece farlı yazılar ve resimler mahyalara işlenirdi.Halk her gece merak içinde camilere giderdi.

Şimdilerde eski tadı kalmamışsa da bu gelenek günümüze kadar sürmektedir.


19 Haziran 2015 Cuma

KENDİ GİTTİ ŞAPKA KALDI.....




 


                          
   SÜLEYMAN DEMİREL Isparta'nın İslam köyünde başlayan hayat mücadelesini 21 yıl milletvekilliği,12 yıl başbakanlık , 7 yıl cumhurbaşkanlığı ile taçlandırmış Türk siyasi tarihinin 50 yılına damgasını vurmuş bir liderdir.

Türk siyasi tarihinde demokrasiye bağlılığıyla bilinirdi.

Süleyman Demirel'i sevelim veya sevmeyelim bugün sahip olduğumuz birçok barajda imzası emeği vardır.

Benim babam ve dedem sayesinde tanıma şansı bulduğum nadir insanlardan biridir. Isparta'da ortaokul yıllarımda dedem  bir yemekte tanıştırmıştı.15- 20 dakikalık bir sohbet imkanı bulmuştuk.Zekası beni çok etkilemişti aradan ne kadar geçse de geçsin tanıştığı çoğu insanı ismiyle hitap ederdi. Bir çok siyasi Güniz sokağa fikir danışmak için giderdi.

Vefatına kadar her cuma babam cumalaşmak için arıyor her cuma konuşuyorlardı. Musait olmadığı halde bile mutlaka dönüş yapardı. 

Bir köyde çobanlık yapan çocuğun ülkesinin zirvesine tırmanışının öyküsüdür hayatı....

Kendisini şu ifadelerle anlatmıştır.

''Cumhuriyet nedir diye sorarsanız, size cevabım şudur: Cumhuriyet benim işte..İslamköy'den çıkan köylü çocuğunu cumhurbaşkanı yapan Cumhuriyettir.Cumhuriyet budur.Bunu Büyük ATATÜRK'e
borçluyuz''

Şapkasıyla kendine has konuşmasıyla siyasi figürdür..........Yaşamı boyunca simgesi olan fötr şapkayı hiç kaptırmadı. 

Ama şimdi '' KENDİ GİTTİ ŞAPKA KALDI''....

MEKANIN CENNET OLSUN.......






                                         

18 Haziran 2015 Perşembe

TUTSAK DOSTLARIMIZ












NE GÜZEL GÖRÜNÜYORLAR DİMİ ?




 Yunuslar belkide insanların en çok sevdiği hayvanlardan bir tanesidir..... Çok eğlencelidir,dünyanın en zeki canlılarından biridir, hatta aklımızdan geçenleri okuyabilir,teknemizle yarışır.İnsanların hayatlarını kurtarır. Her zaman gülümserler......

Bizi gülümseten yunus parklarında eğlendiren iyi vakit geçirmemizi sağlayan yunusların durumlarını hiç düşündük mü?  





 Yunus parkları için yakalanan bu canlılar:

* Yakalanma aşamasında bir çoğu telef oluyorlar.
* Yakalandıktan sonra tırlarla taşınıyorlar gümrüklerde saatlerce bekletiliyorlar.....
* Beton havuzlarda delirmemek için sonarlarını kapatıp kör oluyorlar..
* Stres yaşadıkları için ülser oluyorlar.
* Ölü balıkların içinde anti-depresan ve mide ilaçları yutturuyorlar.
* Parklardaki yüksek sesden zarar görüyorlar
* Yüksek zeka ve farkındalıkları yüzünden acı çekiyorlar
* Çoğu havuzlarda ölü yavru doğuruyorlar
* Ortalama 45 yıllık ömürleri havuzlarda 5 yıla düşüyor
* Nihayetinde çoğu intihar ediyorlar



Gördüğünüz gibi yunus dostlarımız bizi eğlendirirken kendileri acı çekiyor. Gösterilerdeki haraketleri yapmaları için şiddet görüyorlar. Onların yeri okyanus ve denizler.Hiç bir hayvan insanları eğlendirsin diye yaratılmamıştır.Biz eğlenmek için onları tutsak hale getiriyoruz.  Bu tür konulara lütfen daha duyarlı olalım.......... 

Bu konuda savaşmak için YUNUSLARA ÖZGÜRLÜK PLATFORMU adı altında gönüllüler çaba göstermektedir. 

İnternet adresleri :  www.yunuslaraozgurluk.com



                                   


 
 

5 Haziran 2015 Cuma

SİZİN ALLAH'INIZ YOK MU?




            Şu fotoğraflara bir bakın bunu yapan insan (insan demek bile zor geliyor ) 13 yaşındaki bu kız çocuğunu baba dediği mahlukat. Mahlukat uyuşturucu bağımlısı  Beş buçuk saat işkence görmüş sigara yedirilmiş, ıslatılmış ve demir çubukla darp edilmiş. Annesini ve çocuğu eve kitlemiş. Eğer şikayet edersen seni öldürürüm diyede tehditte bulunmuş.Anne tehtite rağmen çocuğunu hastahaneye götürmüş.Polise intikal eden olayda baba denen mahlukat sulh ceza mahkemesine çıkarılmış VE....... SALIVERİLMİŞ.

 Böyle mahlukatları hukuk sistemimiz nasıl salıverir anlamak mümkün değil nasıl bir hukuk sistemimiz var, anlamıyorum.Bu adam zaten tehlikeli olduğunu apaçık ortada.Hastahaneye götüren karısına rahatça öldüreceğim diye tehditler savurma cesaretini buluyor.Eğer devlet olarak ceza vermezsen herkes kendi cezasını kendi kesmeye başlar.İşte o zaman devlet devletlikten çıkar.
Aile bakanlığı devreye girmiş. İş işten girse ne fayda adam dışarıya bırakıldıktan sonra....  Her gün bir tecavüz her gün şiddet haberi duyduktan sonra..... Bizim öğrendiklerimizin medyaya düşen haberler bir de bilmediğimiz niceleri var........

Daha ne kadar daha duyacağız bu tür olayları yeni yaşamadık mı ? ÖZGECAN olayı ne çabuk unutuldu.......



                                
Kızcağıza atanan avukatın ekşi sözlükte yazdıkları:
Geçen hafta baro tarafından Kağıthane çocuk karakolunda bulunan bir çocuk mağdur için avukat olarak atandım. Karakola gittiğimde gördüğüm manzara beni kahretti. 13 yaşındaki küçücük bir kız, uyuşturucu bağımlısı babası tarafından 5 buçuk saat boyunca işkenceye maruz bırakılmış, sigara yedirilmiş, ıslatılmış ve bu süre içerisinde demir çubukla defalarca darp edilmişti.Çocuğunun fotoğraflarını hasmına göndererek "kendi çocuğuma neler yaptım, sana neler yapacağımı tahmin et" tarzı mesajlar dahi atmış.
Bu psikopat baba, çocuğu hastaneye götürmemesi için annesini ölümle tehdit etmesine rağmen, anne çocuğu alarak hastaneye götürüyor. sonrası "sonun geldi, ölümün elimden olacak" tarzı mesajlar. Hepsine bizzat şahit oldum.
Babayla ilgili çocuğun hürriyetini tahdit, kasten yaralama, eziyet, öldürmeye teşebbüs, tehdit suçlarından şikayetçi olduk. kendisi dün yakalanmış ve sulh ceza hakimliğine çıkarılmış. Bilin bakalım ne oldu. Salıverildi!!!
Kadın günlerdir yatalak babası ve kızı ile birlikte kendisini evine kilitlemiş yaşamaya çalışıyor.bugün beni aradı, "Avukat hanım tek umudum tutuklanmasıydı, şimdi ben ne yapacağım, dışarı çıkmaya korkuyorum" diyor.
Adamı Facebooktan arattım, fotoğrafını görseniz nasıl bir cani olduğunu siz de anlarsınız. Facebook'a koyduğu fotosu. Bu pisliğin adını her ihtimale karşı açıklamayacağım.
Ben Twitter işlerinden pek anlamam, hayatımın ilk tweetini bugün aile bakanlığını mentionlayarak attım. İşe yarar mı bilmiyorum ama lütfen bu anne ve kızın başına gelmeden birilerinin harekete geçmesini sağlayacak bir çözüm bulmama yardım edin. Ben pazartesi gidip savcı ile konuşacağım, kızın fotoğraflarını göstereceğim, durumu izah ederek bu psikopatın tutuklanmasını sağlamaya çalışacağım. Ancak bu arada ne olacak? Bu kadıncağız ona bir yardım edebilirim ümidiyle beni arıyor, "size güveniyorum sonuna kadar yanımda olacak mısınız" diyor.Eevet olacağım ancak ben kadın bir avukat olarak onları ne kadar koruyabilirim ki. Peki başlarına bir şey gelirse bunun travmasını ben nasıl atlatabilirim?

             








SEÇİMLER ÖNCESİ BİRAZ GÜLELİM (GAFLAR VE SEÇİM VAATLERİ NOSTALJİ)


         




            Seçim zamanı geldi çattı siyasi parti liderleri meydanlarda vaatlerini ardı ardına sıralamaya başladılar. Şu sıralarda hangi televizyonu açsak hep miting görüntüleri ve vaatler var.Hal böyle olunca geçmişte ne gibi vaatler varmış ne gibi gaflar yapılmış sizlerle paylaşmak istedim.




     SÜLEYMAN DEMİREL

 Ülkemiz siyasetine damga vuran Süleyman DEMİREL kendine has üslup ve tarzıyla ilginç açıklamalarıyla zaman zaman gündemde bence bir numarası....

1991 yılı seçimlerinde hafızalara kazınan vaatleri ''Kim ne veriyorsa beş lira fazla veriyorum'' ve 500 günde ekonomiyi düzelteceği vaadiydi.

Süleyman Demirel'in unutulmayan diğer sözleride :

'' Hamsi kavağa çıkar mı?''

''Ege bir Yunan gölü değildir, Ege bir Türk gölüde değildir.Binaenaleyh Ege bir göl değildir.''

 ''Biz kışın doğalgazı Bulgaristan'dan alıyoruz , yazın onlar veriyor''

'' Türkiye' petrol vardı da , tankerlerin hortumuna ağzımızı dayayarak biz mi içtik''

''Yollar yürümekle aşınmaz''


  TANSU ÇİLLER

Türk siyasetinin belkide en çok gaf yapan liderlerinden biriydi. Türkiye'nin ilk kadın başbakanı olan Tansu Çiller meydanlardaki vaatleri ve gafları ile o dönemde çok konuşuldu.

Tansu çillerin en çok bilinen vaatleri  ''Her eve iki anahtar , her mahallede yüz trilyoner  olacak ve her köylüye traktör  '' başbakanlık koltuğuna otursada bu vaatlerini gerçekleştiremedi

İşte Tansu Çiller'in gaflarından bazıları:

'' Sevgili Zeytinburunlular'' (Zeytinburnunda halka hitap ederken )

 Zabıta memurlarına ''MERHABA ASKER '' diyerek selamladı.

' Samsun'lulara ''merhaba Antalya'' diye selamlaması

'' Çekici güç '' (Çekiç güç için)

 Sivas mitinginde ''Sizi il yapalım mı?

''Ölü kaybı olmamıştır''

Yine bir mitingde :

- Kırat'ın  yemini verecekmisiniz?

Vatandaşlar

- Evetttttt

Çiller

- Bizde sizin yeminizi vericez..... 

''Mübarek kurban şeker bayramınızı kutluyorum''




       NECMETTİN ERBAKAN 

Ülkemiz siyasi tarihinin renkli simalarındandı Erbakan.Seçim vaatlerinde beş bin tank ve her ile hava alanı ve hızlı tren sözleri vermiş; 28 şubatta iktidarı bırakmak zorunda kalmıştı. Zaman zaman ilginç ve komik bir üslubu vardı.

'' Gulu gulu dansı yapıyorlar'' (Susurluk olayından sonra hükümete)

'' Sizi gidi sizi gidiler''

'' Kırk çürük yumurta bir sağlam yumurta etmez.''


  DEVLET BAHÇELİ

Türk siyasetinde sert mizacı ile tanın Devlet Bahçeli 1999 seçimlerinde Apo'yu idam edecekleri vaadinde bulundu.Ancak koalisyon ortağı olmasına rağmen bunu başaramadı. Zaman zaman dil sürçmeleriyle gündeme gelen Bahçelinin konuşmalarında yaptığı hatalar uzun zaman konuşuldu.

''2009 yazarken iki sıfır var. Soldaki sıfır ikinin yanında attınız. Kaldımı 2 .Diğer sıfır dokuzun yanında attınız. İki ile dokuz yan yana toplayın 11 eder. 11 artı 11 kırk eder.işte size MHP'nin 40.yılı''

''6 milyon işsazın işsizin işsazın (6 milyon işsiz)''

''Ellerinde çukulatalar,püskevitler ''

''Otazaltı esnik orsun (36 etnik unsur)''






2 Haziran 2015 Salı

SAĞLIKTA ŞİDDET




          Son yıllarda yeni bir sorunumuz daha oldu! Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet .... Sağlık çalışanların hastahanelerde ,sağlık ocaklarında,acil servislerde zaman zaman şiddet görüntüleri ile karşılaşıyoruz.

  Bu olaylar acaba toplum olarak tahammülsüz olduğumuzun bir göstergesi mi? Sağlık çalışanlarının işleri gerçekten çok zor kolay değil insanla ,insan hayatıyla uğraşmak.Hasta olduğumuzda ilk başvurduğumuz insanlara yapılan bu davranışları sağlık çalışanlarının hak etmediğini düşünmekteyim. Ülkemizde gerçekten hasta başına düşen doktor yetersiz. Doktorların her hastaya en az yarım saatlerini ayırması gerekirken günümüzde sadece beş dakika ayırabiliyorlar.Günde ortalama doksan veya yüz hastaya bakmak zorunda kalıyorlar. Bu durum hem doktorları hemde hasta ve hasta yakınları arasında gerginlikler oluşmasına neden oluyor. Biz millet olarak beklemeyi sevmeyiz işimizin hemen görülmesini isteriz. Beklememek uğruna sıradaki insanların haklarını gasp ederek önlerine geçmeye çalışır ; kavga gürültü çıkarırız. Kendimize yapıldığında çok kızdığımız şeyleri başkalarına yaparız.Sağlık çalışanlarının şiddete maruz kalmalarının bir diğer nedeni ise hasta yakınları hastanın yakınları hastasının durumunun diğer hastalarda acil olduğuna inanır.Ve sağlık çalışanları üzerinde baskı kurmak ister. SEN BENİM KİM OLDUĞUMU  BİLİYORMUSUN' la başlayan cümlelerle emir kipleriyle devam eden cümleler maalesef şiddetle sonuçlanır çoğu zaman.

  Acil servislere bir bakalım dünyanın hangi ülkesinde acil servislerde bu kadar çok güvenlik görevlisi vardır?

Bu şiddet olaylarının önüne geçmezsek daha çok canlar yanacak .Hükümet gerekli yasal düzenlemelerle bu olayların önüne geçmelidir. Sağlık sektörü tekrar incelenip personel açıkları kapatılmalıdır. Alınacak önlemlerin aslında en başında eğitim geliyor.İnsanlarımıza toplum bilincini yeteri kadar aşılarsak hem toplum olarak daha anlayışlı hem birbirimize daha saygılı olan insanlardan oluşan bir toplum haline gelebiliriz.



   
      
Related Posts with Thumbnails